DUYURULAR: 01.09.2020 "PERSONEL ALIM İLANIMIZ YOKTUR. BAŞVURULAR DEĞERLENDİRİLMEDEN CV BANKAMIZA ALINACAKTIR"
altsayfa resim

YAĞMUR ÇAMUR

YAĞMUR ÇAMUR

Televizyonlarda kış mevsiminin gelmesi ile birlikte bol miktarda kar ve yağmur, sel ve taşkın haberleri ile karşılaşıyoruz. Bu haberlerde onlarca insanın soğuk kış koşulları nedeni ile bir şekilde nasıl mağdur olduklarını, mağdur oluşlarını izliyoruz.

Geçmişte çok değil bundan yaklaşık 30 sene öncede benzer kış koşulları yaşanır, ancak, kış koşulları insan hayatını bu kadar olumsuz yönde etkilemezdi! Ne oldu da geçen 30 yılda yaşanan olağan üstü büyümeye, teknolojik ve ekonomik gelişmeye ve hayat standartlarındaki artışa rağmen, en ufak bir mevsimsel normallikte böyle büyük felaketler yaşar hale geldik?

Aile büyüklerinden bizim yaş kuşağımızda olan bir kesim “İki metre kar yağdığını, evden günlerce dışarı çıkılamadığını” duymuştur. Günlerce süren yağmurların bir kısmına bende şahit oldum, yağan sağnak yağışlar sebebi ile bizimde günlerce sokağa çıkamadığımız olmuştur. Ancak kış kışlığını yapar ve yerini bahara teslim ederdi. Doğal arazi yapısı gökten yağan rahmeti kabul eder ve insanlar bu denli zarar görmeden soğuk kış günlerini geçirirlerdi.

Ülkemizde son 30 yılda meydana gelen kentleşme süreci, köyden kentlere olan göçlerin önlemeyen sürekliliği, belediyelerin kendi kentlerinin büyüme projeksiyonunu görerek bilimsel temellere dayalı, mevzuata uygun planları yapamamaları, tarım alanlarının konut alanlarına açılması, ağaç kıyımı, gecekondulaşma ve rantiye, ister istemez kentsel yerleşim alanlarının, abuk bir şekilde oluşmasına neden oldu.

Plan diye yutturulan şeylerin araziye aplikasyonu ortaya hiçbir zeki varlığın yapmayı başaramayacağı şehirlerin oluşmasına neden oldu. Planlama hatalarından kaynaklanan nedenlerden dolayı kentlerimizde trafik sorunu başta olmak üzere hava kirliliği, su kirliliği, gürültü kirliliği, toprak kirliliği dahil olmak üzere pek çok çevresel kirlilik faktörleri ile insan hayatı olumsuz yönde etkilenmeye başlandı.

Dere yataklarındaki gerek alt yapı, gerekse üst yapı yapılaşmaları, kontrolsüz ve düzensiz malzeme alımları, derelerin kendi yapılarındaki doğal akışlarını bozdu ve sel ve taşkın gibi 21.yüzyılda kabul edemeyeceğimiz doğal afetler sebebi ile mal ve can emniyeti sağlanamaz hale geldi.

Açıklanan rakamlar doğru ise ülkemizde kişi başına düşen milli gelir 9961 USD mertebesine ulaşmış durumdadır. Ekonomik gelişme sebebiyle sağlanan katma değerlerin devlet borçlarının ödenmesine kullanılmasına itirazımız elbette olamaz ancak, artık, alt yapı yatırımlarına ciddi bir para ayırıp, yaşanan en büyük çevresel felaket olan sel ve taşkınların önlenmesine harcamak, dere yataklarını ıslah etmek ve kentlerimizin alt yapısını geliştirmek durumundayız. Unutmayalım, İnsanoğlu doğa olayları karşısında aldığı tedbirler sayesinde ancak yaşamını devam ettirebilir.

Son yıllarda teknoloji kullanmayı bilen, aklını bilime değil nefsi için kullanan, kendinden başkasını düşünmeyen ve tüm değerlerin alınıp satıldığı, insanımsa birer yaratığa dönüştük. Akıl dışındaki tüm organlarını kullanan bu canlı varlık, tanrının ona layık gördüğü yaşama standartını yakalamak için hiçbir gayret göstermemekte.

Güdüleri ile hayatta kalmayı başarabilen ve gün geçtikçe de insani değer ve standartlardan uzaklaşan, olumsuz giden her türlü işini Allaha havale eden bu canlı varlıkların akıllarını başlarına toplamalarını, üretecekleri alt yapı projeleri ile sel ve taşkından, heyelandan, çamurdan, çevrelerindeki tüm kirliliklerden kurtulmalarını ve tanrıyı boş yere meşgul etmemelerini diliyorum.  

GERİ DÖN